Bayram Arefesinde...


Dün eski okulların durumunu tespit için bir köye gittiğimde çevrede birilerini aradım. Sokaklarda kimse yoktu. Sonra bir evin bahçe kapısını çaldım. Çok yaşlı bir hanım teyze çıktı. Gözleri zor görüyor, kulakları zor duyuyordu.

-"Teyze! Kimsen yok mu?
-"Hayır, tek başınayım." dedi
-"Amca yaşıyor mu?"
-"Nerde oğlum, yıllar önce vefat etti."
-"Bayram arefesindeyiz. çocukların, akrabaların gelmez mi?
-"Bilmem ki..." dedi. "Keşke gelseler" deyip derin bir iç geçirdi.
Şimdiki hayat şartları köyleri boşalttı. Sadece yaşlılar köylerde kaldı. Uzun bayram tatili nedeniyle tatil beldelerine gitmeyi yeğleyenler ekseriyetle sıla-i rahmi terkedebiliyorlar.
Bu vaziyet daha önce paylaştığım bir hikayeyi akla getirdi. Yine paylaşayım:
"Çinde, evliliğinden çok uzun zaman sonra bir oğlu olur adamın.
Elli beş yaşındadır o yıllarda adam.
Öyle çok sever ki oğlunu.
Mutlu olsun diye elinden ne geliyorsa yapar.
Eşi bir trafik kazasında ölünce, küçük yaştan itibaren hem anne hem de baba olur oğluna. Öperken burnunun direği sızlamaktadır...
Yıllar hızla geçer. Çocuk büyür ve evlenir.
Çin'de yaşlıları yalnızlığa terketme adetine hiç düşünmeden oda uyar.
Evlenince babasını yalnız bırakıp eşiyle yeni evine taşınır.
Artık seksen yaşlarında olan babasının yanına gitmediği gibi, sadece ölüp ölmediğinden haberdar olmak için telefona benzer bir çağrı düzeneği yaptırır.
Yaşlı babası her gün bir defa koltuğunun az ilerisinde duran butona basıp "Ölmedim.. Hayattayım" der gibi çağrı göndermektedir oğluna gözyaşlarıyla...
Aradan uzun yıllar geçse de oğlu bir kez olsun babasının yanına uğramaz.
Fakat babasından günde birkaç çağrı gelmeye başlayınca içine bir şüphe düşer.
Ve pek bir isteksiz halde, babasının evi tarafına işi düştüğü bir gün baba evine uğrar.
Daha kapıyı açtığında inanılmaz bir koku duyup, eliyle burnunu kapatır.
İçeriye girdiğinde ise dehşeti yaşar genç adam...
Babasının koltuğunda etleri yarım yamalak çürümüş bir iskelet. Yanı başında bir köpek. Önündeki sehpada ise bir not durmaktadır.
Ürpererek atar adımlarını ve kağıdı alıp okur dehşetle.
Kağıtta ise şöyle yazmaktadır:
-"Son günlerde koltuğumdan kalkıp o butona basıp sana çağrı gönderemeyecek kadar halsizim oğlum.
Köpeğim Zeytin'e öpücük karşılığı butona benim yerime basmayı öğrettim.
Butona her bastığında koşarak yanıma gelip hakettiği öpücüğünü alıyor.
Beni en çok üzen şey ise, o öpücüğün değerini ne kadar uğraşsam da insan olan oğlumun değil, bir hayvanın anlaması...
Zeytin bir öpücük için butona basıp yanıma geliyor da, oğlum yüzlerce öpücük için bir defa bile yanıma gelmiyor..
Baban....."




 

Yorumlar