Eski zamanların birinde Konya'da büyük bir salgın çıkmış. Bir kaç gün içinde binlerce insan ölmüş.
Bu hastalığı tedavi edebilen sadece bir doktor varmış. Zengin bir adam hasta oğlunu ona götürmüş. Hekim efendi, oğlumu kurtar, ne dilersen vereyim, demiş.
Hekim imanlı bir adammış. Bak beyim, demiş. Şimdiye kadar yüzlerce hasta geldi bana. Sadece birisi öldü. O da kendi oğlum. Eğer şifa benim elimde olsaydı önce kendi oğlumu iyi ederdim. Ama şifa benim elimde değil. Şâfî olan Allah'tır. Benim elimden gelen ancak fiili bir dua. Yani, Allah'ın ihsan ettiği ilimle, onun kainat eczanesinden ilaçları kullanıyorum. Şifayı veren Allah, demiş.
Şifayı hekimden bekleyen gafiller, ölümü de ondan bilir elbet. O zaman da hekime saldırır, katil olur.
Adam, şifayı ve hayatın devamını doktordan bekleyince, yakını ölünce de faturayı ona kesiyor. Onu teskin edecek bir tevekkül de olmayınca canavarlaşıyor. Hele bir de ahiret inancı yoksa ölüm karşısında bütün bütün zıvanadan çıkıyor.
Halbuki, kadere iman ve tevekkül, sebepleri bütünüyle reddetmek değildir. Sebeplerin sadece "fiili bir dua" olduğunu bilip, şifayı Cenab-ı Hakk'tan beklemektir. Bunun neticesi ise ölümü "Allah'ın takdiri" olarak görüp tevekkülle karşılamaktır.
Bu sükuneti kazanan insan, eğer doktorun kusuru varsa bile daha aklı selim ile hareket edebilir.
Kadere iman eden kederden emin olur.
Recep Şen
Bu hastalığı tedavi edebilen sadece bir doktor varmış. Zengin bir adam hasta oğlunu ona götürmüş. Hekim efendi, oğlumu kurtar, ne dilersen vereyim, demiş.
Hekim imanlı bir adammış. Bak beyim, demiş. Şimdiye kadar yüzlerce hasta geldi bana. Sadece birisi öldü. O da kendi oğlum. Eğer şifa benim elimde olsaydı önce kendi oğlumu iyi ederdim. Ama şifa benim elimde değil. Şâfî olan Allah'tır. Benim elimden gelen ancak fiili bir dua. Yani, Allah'ın ihsan ettiği ilimle, onun kainat eczanesinden ilaçları kullanıyorum. Şifayı veren Allah, demiş.
Şifayı hekimden bekleyen gafiller, ölümü de ondan bilir elbet. O zaman da hekime saldırır, katil olur.
Adam, şifayı ve hayatın devamını doktordan bekleyince, yakını ölünce de faturayı ona kesiyor. Onu teskin edecek bir tevekkül de olmayınca canavarlaşıyor. Hele bir de ahiret inancı yoksa ölüm karşısında bütün bütün zıvanadan çıkıyor.
Halbuki, kadere iman ve tevekkül, sebepleri bütünüyle reddetmek değildir. Sebeplerin sadece "fiili bir dua" olduğunu bilip, şifayı Cenab-ı Hakk'tan beklemektir. Bunun neticesi ise ölümü "Allah'ın takdiri" olarak görüp tevekkülle karşılamaktır.
Bu sükuneti kazanan insan, eğer doktorun kusuru varsa bile daha aklı selim ile hareket edebilir.
Kadere iman eden kederden emin olur.
Recep Şen
Yorumlar
Yorum Gönder