Empati...




Bir kavak ağacının gölgesinde oturmuş atın su içmesini izliyordum.
Atın yerine koydum kendimi. Moda tabirle, bir “empati” de ben yapayım, dedim.
Ben bardaktan içiyordum, oysa at ağzıyla bulanık dereden veya kovadan su içiyordu. Ben, tadı tuzu yerinde, iyice pişmiş lezzetli yemekler yerken, o çiy ot yiyordu. Bir de kırbaç... Ben yumuşacık, sıcacık yataklarda yatarken, o pis kokulu ahırda yatıyordu. İçim acılarla doldu bunları düşününce. Çekilir miydi bu dert!
Sonra bir gerçeği anladım. At bunların farkında değildi ki! Ben insandım, insanlık nedir biliyordum, kıyaslama imkânım vardı. Oysa at, benim gibi düşünemez, durumunu kavrayamaz, kıyaslama yapamazdı.
Gerçi at adamın yükünü çekiyordu ama adam da atı besliyor, yemini, suyunu getiriyor, hasta olsa tedavi ettiriyor, ona barınma imkânı veriyordu. Karşılıklı bir yardımlaşmaydı bu. Konuyu derinlemesine düşününce teselli buldum.
Sen de kendini delilerin yerine koyuyorsun bir bakıma. Kendi konumunla onlarınkini karşılaştırarak hüküm veriyorsun. Sen durumun farkındasın ama onlar farkında değiller. Bu yüzden de senin gibi acı çekmezler. Gerçi onlara acıman, merhamet etmen güzel, ama kendini paralamamalısın.
Düşünsene, onların bir Rabbi var. Rahman o, Rahim. Merhameti delileri de kuşatmış. Madem bu duruma izin veriyor, onun rahmetini itham, uygulamalarına itiraz etmek kimin haddine!
Rahmete bak ki, nice akıllıları delilere, engellilere hizmetkâr yapmış. Nice akıllı doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, akrabalar onlara hizmet ediyorlar. Acizliklerinde bir kuvvet var. Allah, rızklarını ayaklarına getirtiyor. Çalışıp kazanmak zahmetinden kurtarıyor onları. Bir nevi koca bebekler. İşte bunları da gör, bir de öyle düşün.
İktibas

 

Yorumlar